~ONUNCU KÖY~
~ONUNCU KÖY~ Sekiz ayı karla kaplı olan sapa bir köye çıkmıştı Kemal beyin tayini.Şehir hayatını bırakıp o köye gitmesinin tek sebebi ise, tayin olduğu halde rapor alıp aylardır gitmediği o köyden kendisine gelen bir zarf olmuştu... Küçük bir bez parçasına sarılı sapsarı toprağı gördüğünde okadar şaşırmıştı ki Kemal bey... Sonra küçük bir kağıda pek çok yerde harf hatasıyla yazılmış, -"Okuma yazmayı anamdan öğrenebildiğim kadarıyla yazıyorum.Daha öncede birçok öğretmen gelecek dediler köyümüze. Ama gelmedi. Muhtarın getirdiği kağıttan aldım adresini... O toprağa iyi bak öğretmenim. Sen gelmezsen onuncu köy o sarı toprak gibi verimsiz kalacak...Yollarını gözleyen, seni görmeden seven öğrencin Menekşe... - "Yazıyordu kağıtta... Bir ateş düştü Kemal beyin yüreğine.Gencecik çiçeği burnunda bir öğretmendi... Gece yarısı daha fazla duramadı. Anne babasını arayıp kararını verdiğini söyledi... Bavulunu hazırlayıp hemen otagara gitti... Elinde sıkı sıkıya tuttuğu o küçük mektuba damlayan gözyaşlarının mürekkebi dağıtması, o zamana kadar o köye gitmemesinin pişmanlığını yaşatıyordu Kemal bey'e... On iki saatlik yorucu yolcuğun ardından tayin olduğu şehre varmış, sonrasında ise ilçesine kadar gidip,oradanda eski bir minübüsle ilk köye ulaşabilmişti... Üçüncü sırada olan Karaçalılık köyüne kadar bir köylü tarafından traktörle gitmiş,sonrasında ise yürüyerek yola devam edebileceği söylenince bavulunu sırtlanıp yola koyulmuştu... Tam yedi saat sırasıyla sora sora tüm köyleri aştı... Yedinci köy olan Ermişli'den sonra karlı bir arazi uzayıp gidiyordu önünde... Çorapları su içinde kalmış halde yolu dahi olmayan dik köy yolunda ilerlemeye çalışmıştı... Akşam üzeri saat sekizde dizlerinin bağı çözülmüşcesine, elli haneli teknolojiden en hat safhada yoksun köye ulaştığında, tepe taraftan bir çocuğun bağırdığını duyduğunda hayretle o tarafa bakmıştı... Çocuk defalarca karların üzerinde yuvarlanmıştı Kemal beyin yanına inene kadar... -"Biliyordum... Geleceğini biliyordum-" diyede bağırıyordu hiç durmadan... Karaltı Kemal beyin yanına yaklaştığında, on üç yaşlarında bir kız çocuğu olduğunu farketmişti... Yırtık kara lastiklerinin içi karla dolmuş, ince entarisinden dışarıda kalan elleri mosmor olmuştu soğuktan...Tepeden düşe kalka indiği için saçının örgüsü bozulmuş, sürekki burnunu çekerken heyecandan zar zor konuşuyordu... -"Giyiminden tanıdım... Sen öğretmensin değilmi? Vallahi öğretmensin-" deyip ellerini öpmek istemişti Kemal beyin... Masumiyetin en yalın halini görrüğü çocuğun yanaklarını okşadı Kemal bey. Adının Menekşe olduğunu öğrendiği öğrencisine, mektubunu alır almaz yola koyulduğunu söyledi... Menekşe öğretmenini hemen muhtarın evine götürdü...Köy konağı temizlenip o gece Kemal beyin yaşayacağı hale getirildi köylü tarafından... Onuncu köyün artık bir öğretmeni vardı... O akşam perdenin açık kalan kısmından içeriye, en başta Menekşe olmak üzere on kadar çocuğun mutluluktan cıvıldayarak kendisine baktığını gören Kemal bey ne kadar doğru bir karar verdiğini anlamıştı...Elektriğin dahi olmadığı, gaz lambalarıyla aydınlanan evlere öğretmeninin bir ışık olacağını düşünen Menekşe o gece sevincinden defalarca uyanmıştı belkide... Sabah erkenden, en az sökük yeri olan bayramlık elbisesini giyip yumurta haşlanmış ve soluğu öğretmeninin kapısında almıştı... Kemal bey çalan kapıyı açtığında, elinde bir tepsi kahvaltılıkla kendisine gülümseyen Menekşe'yi görünce öyle duygulanmıştı ki... Kahvaltıdan sonra muhtarla harabe okula gitmiş. Ve birkaç köylüden yardım isteyip okulu iş görür hale getirmişler, birde soba kurmuşlardı... Kız çocuklarını okula göndermek istemeyen haneleride muhtarın zorlamasıyla ikna edip, yirmi iki öğrenciyle derse başlayabilmişlerdi o gün... İlk derste herkesi tanımak istemişti Kemal öğretmen... Ve ileride hangi mesleği yapmak istediklerini...Yaşları birbirine uymayan öğrenciler teker teker, doktor, öğretmen,polis diye meslekleri sayarken, Menekşe, -"Sadece okumak, okumak istiyorum öğretmenim. Cahil kalmak istemiyorum... Çünkü bu kötü birşeydir biliyorum-" demişti... Öyle dokunaklı bir ses tonuyla söylemiştiki üstelik bunları... O an Kemal bey ne demek istediğini anlayamadı öğrencisinin... Tam bir ayda düşündüğünden dahada fazla ilerlemişlerdi.. Tüm öğrencileri okuma yazma öğrenmiş, hatta temel konulara bile geçebilmişlerdi içlerindeki öğrenme istediğinden dolayı... Birinci ayın sonunda ise, Menekşe okula gelmemeye başlamıştı. Arkadaşları ne olduğunu bilmedikleri için, dersin sonunda Menekşenin evine gitmişti Kemal öğretmen. Kapıya çıkan babası sert bir üslupla Menekşe'nin hasta olduğunu, artık okula gelemeyeceğini söylerken, arkasında duran eşi tülbentiyle gözyaşlarını silerek sanki birşeyler anlatmak ister gibi bakıyordu Kemal öğretmene... Huzursuzlukla köy konağına gitmiş, ertsü gün muhtarla Menekşe hakkında konuşmaya karar vermişti... Belliki Menekşeyi okuldan koparmaya çalışıyorlardı... Gece on iki sıraları kapısının hızlı hızlı vurulduğunu duyup, telaşla yerinden kalkmış ve kapıyı açtığında karşısında hıçkırıklarla ağlayan Menekşeyi görmüştü Kemal öğretmen... -"Ölüyorum öğretmenim... Beni öldürüyorlar. Ne olur yardım et. Yalvarırım yardım et-" deyip dizlerine kapanmıştı Kemal beyin. Öğrencisinin ellerinden tutup içeriye almış, önce buz gibi olan ellerini ısıtması için sobaya yakın biryere oturtmuştu... Isınsada titriyordu Menekşe. Belkide korkudandı bu titremesi. Sonrasında neler olduğunu anlatmasını istedi gözyaşları hiç kurumayan öğrencisinden... -"Çolak Musa'nın eşi hastalığı yüzünden ona bebe verememiş.Bir çift öküz ve biraz altın karşılığı kuma almak istedi babamdan beni... Babam da verdi... Ben okumak istiyorum öğretmenim.Çolak Musa sabah almaya gelecek beni. Ne olur beni onlara verme-" deyince, korkmamasını söylemişti.. Bir saat kadar sonra ise kapısı öyke hızlı yumruk darbeleriyle çalınmaya başlamıştı ki... Kemal bey korku içinde bir köşeye sinen Menekşe'den sakin olmasını istedi. Kapıyı açtığında ise, Menekşenin babası, amcaları ve çolak Musa''yı fazlasıyla kinle dolu çehreleriyle karşısıda görünce, Menekşe nin yaşı küçük olduğunu ve asla böyle birşeye izin vermeyeceğimi anlattığında, -"Bak öğretmen... Sen şimdi kızı bize veracaksan.. Yoksa siye and içerem yıkar geçerem senide-" demiş ve kapının önünden çekilmeyen Kemal öğretmeni yüzü gözü kan olana kadar tartaklamışlardı...Sonrada Menekşe'yi çığlıklarına aldırmadan alıp gittiler... Kemal bey bir saat kadar sonra kendine geldiğinde olanca gücüyle yollara düşmüş ve sabahın ilk ışıklarında Mümtaz'ın kapısında belirmişti jandarma komutanıyla...Jandarma komutanı her gün köye bir asker gönderip, Menekşe'ye rızası olmayan birşeyi yaptırıp yaptırmadıklarını, onu okula gönderip göndermediğini sorduracağını, eğer böyle birşey olursa, buna sebep olanların hepsini içeri atacağını söylediklerinde düşman gibi bakmışlardı Kemal öğretmene... Sonraki günlerde ellerinden birşey gelmeyince bir dedikodu çıkardılar... Kemal bey reşit olmayan Menekşeye göz koydu haberiyle çalkalanmıştı tüm köy... Defalarca da Mümtaz ve kardeşleri tarafından darp edilmişti Kemal öğretmen... Birgün ne olursa olsun bu cehaletin önüne geçeceğini söylerken Muhtar'a,yaşlı muhtar muhtar köy çeşmesinden su dolduran yirmi kadar genç kızı işaret ederek, -"Hepsi gencecik yaşlarında kuma oldular. Ne yapabilirsin ki onlar için?-" demişti... Kemal bey o an okulun önünde oynayan öğrencilerini gösterdi o an muhtara.. -"Onları da öldürmelerine izin vermeyeceğim. Onuncu köyde hiçbir küçük kız kuma olup diri diri toprağa girmeyecek -" demişti büyük bir kararlılıkla... Menekşe öyle mutluyduki...Okuyabildiği ve akrabalarındaki kızların kaderini yaşamadığı için... Kör ablası Rüya'ya hergün olan biteni anlatırdı.Babası zamanında güzelliği dillere destan ablasınıda kuma vermeye kalkmıştı ama kör bir kıza hiçkimse rıza göstermemişti...Kör talihti belkide ablasının yaşadığı...Yirmi beş yaşına gelsede henüz okumayı tam anlamıyla bilmeyen ablasının elinden tutup birçok defa sınıfa getirmiş, öğretmeni Kemal beyden yardım alarak onuda kıza zamanda, Kemal beyin şehirden getirdiği görme engelliler alfabesiyle okuma yazma öğretmişlerdi... Çolak Musa ve Mümtaz bir olup öğretmenin köyden gitmesi için evini taşlamışlar,defalarca önünü kesip darpetmişler, en sonundada da çare bulamayınca bir plan yapmışlardı... Çolak Musa kuma almayı çok istediği on dört yaşına yeni giren Menekşe'yi elde etmek için her şeye hazırdı zaten... O gece bir olup Kemal beyin oturduğu köy konağını, Kemal bey içeride uyurken bezin döküp ateşe verdiler... Sonrada Mümtaz'ın evine gidip, Menekşe yi uykudan kaldırıp, bağırışlarına, çığlıklarına aldırmadan çolak Musa'nın evine götürmüşlerdi. Görme engelli ablası ise gecenin ayazında adımlarını saya saya Kemal öğretmenin evine doğru yürümeye çalışıyordu... Tam o anlarda yıldırım gibi yanından koşup giden çoban Sülü şehre doğru yol almaya başlamıştı peşinden seslenen Rüya'ya aldırmadan, kimi zaman karların üzerinde yuvarlanarak... Kemal bey yüzünde ve vücudunda yanıklar olduğu halde köy meydanına doğru koşarken, Rüya'ya rastlamış, onun hıçkırıklarla, kardeşinin nasıl kuma verildiğini anlattıktan sonra, vücudundaki derin yanıklara aldırmadan, Çolak Musa'nın evine koşmuştu Kemal bey... Ve on dakika kadar sonra Menekşe'nin elinden tutmuş şehir tarafına doğru koşmaya başlamışlardı ikisi... -"Korkma kızım... Seni öldürmelerine izin vermeyeceğim-" diye bağırırken, yüzlerce metre arkalarında, Mümtaz, kardeşleri ve Çolak Musa ellerinde tüfeklerle Menekşe ve Kemal öğretmenin peşine düşmüşlerdi... Onuncu köyle Meşelik köyünün arasında olan uçuruma sıkıştırdılar en sonunda öğretmen ve korkudan bembeyaz olan öğrencisini... O an çoban Sülü ve beraberindeki askerleriyle Jandarma komutanıda az uzakta belirmişlerdi... Hepsi tüfeklerini ikisine çevirmiş ve biranda uçurumda defalarca patlayan tüfek sesleri işitilmişti... Menekşe öğretmen binlerce öğretmene konferans verilen salonda, tüfek seslerinden sonra kararan dev ekranın önüne çıkmıştı...Kendisi için bu filmi hazırlayan yönetmenin elini sıktıktan sonra sahneye yöneldi. İzledikleri filmin devamını ve mesajını merak eden binlerce öğretmen adayının önünde gözyaşlarıyla konuşmaya başladı sonra... -"Hepiniz onuncu köyün sonunu merak ediyorsunuz değilmi? Ve siz çiçeği burnunda öğretmenlere bu gerçek hayattan uyarlanan filmi neden izlettiğimizi merak ediyorsunuz-"O filmin Menekşe'si benim demiş, salındaki insanların şaşkınlığına ve uğultusuna aldırmadan, o an hıçkırıklarla en ön sıralarda oturan beyaz saçlı adamın yanına gidip ona doğru uzatmıştı titreyen ellerini... Yaşlı adam, yan tarafında oturan eşi Rüya'nın ellerini tutup güç alarak, sakat bacağıyla sahneye doğru yürüdü...Menekşe gözyaşlarıyla yaşlı adamın elini öptükten sonra, -"İşte ölmeme, beni öldürmelerine, benim gibi onlarca arkadaşımın ölmesine izin vermeyen güzek yürekli Kemal öğretmen... Sakat ayağına bakıp aldanmayın sakın.O uçurumun kenarında beni korumak için kendini siper etmiş öğretmenimin, anlatılamayacak güzel bir kalbi var... Ablam Rüya onun sayesinde ameliyat oldu.Ve gönlünü kaptırdığı öğretmenimle evlendiler. Şimdi çok mutlular... - "demiş ve sahneye birtakım insanları çağırmıştı... Haylaz Bekir. Süslü Semiha... Muhtarın oğlu Dilaver...Ve yirmi bir kişi daha saydığında hepsini hatırlamıştı Kemal bey... Hepsi onuncu köyün o baraka gibi okulunda okuttuğu öğrencileriydi... Kemal bey kiminin polis, kiminin öğretmen, kiminin doktor olduğunu öğrendiğinde bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamıştı binlerce kilinin önünde. .. Sahnedeki herkesin gözleri yaşlıydı... Ve o an birkere daha konuşamaya başlamıştı Menekşe öğretmen... Öğretmeninin gözlerinin içine bakarak, -"Cehalet insanı öldürür öğretmenim... Ölmemize izin vermediğiniz için size minnettarım... -"Sonrasında çeşitli köylere atanmış durumlarından memnun olmayan onca öğretmene seslendi tüm gücüyle... -" Onuncu köy artık cehaletten kurtuldu...Hiçbir kız çocuğu kuma verilmiyor. Sizleri bekleyen Menekşeleri, Haylaz Bekirleri, Süslü Semihaları düşünün...Onlar gözleri yolda sizin köylerine ışık götürmenizi bekliyorlar-"dediğinde tüm salondakiler ayağa kalmış ve Kemal öğretmeni göz yaşlarıyla alkışlamaya başlamışlardı....................ANONİM